Çocukluğumda iftar saatinde kapımız çalmıştı.
Yaşlı bir dilenci sadaka istiyordu.
Annem "Tanrı misafiridir" demişti, "Sofraya buyursun."
İnsanın insana güveni vardı.
Dilencilerde ayağı kırık atların asaleti.
O yaşlı adam yoksul soframızda orucunu bizimle açmıştı.
Emek çalanlar çoğaldıkça, kapıları çalanlar da kalmadı.
Çalınan kapıları açanlar da.
Bencilliğimizi anlatacak şeyler o kadar çoğaldı ki.
Siyasetin nefretinde ya da nefretin siyasetinde insanlar birbirinden koparıldı.
Bilinip de söylenmeyen bir sözcük oldu "sevgi!"
Önce haramın ayıplanacak bir şey olmadığı bir düzen yaratıldı.
Sonra görkemli iftar sofraları moda oldu.
Parayı kolay kazananlar için hayat zengin mönülerle süslendi.
Neredeyse bir asgari ücrete 2 kişilik iftar sofrası.
Arsızlığın çemberi genişledi.
Lüks oteller zenginlerin iftar tiyatrosu haline geldikçe, yoksulluğun çaresizliğine bakmanın lüzumu kalmadı.
Ne kaldı?
Yine gariban sofralarında sefaletini bölüşen insanlar.
Onlar hiç değişmedi!
Onların duaya açılan elleri de asla harama açılmadı.
Oysa orucun anlamında açlık disiplini vardır.
Tokun halinden anlamak.
Tevazu vardır, sükseden kaçmak.
30 çeşit yemeği tıka basa yemek değil!
Dünya sahnesinde zenginler için söylenmiş en anlamlı sözlerden biridir. "Bizler zenginleri doyuramadığımız için yoksullar aç kaldı."
Türkiye'deki gerçek de budur!
Ne acı değil mi?
İftar sofralarına yoksulları davet etmesi gereken havalı zenginler.
Kendilerine ihale veren, kendilerine el veren diğer zenginleri iftar sofralarına davet ederek yeni bir dünya yarattılar.
Komşusu aç yatanlar, sokakta yatanlar onlardan değil!
Lüks otellerde, restoranlarda rezervasyonlar daha ilk günden dolu.
Düşünüyorum da.
Bundan daha acımasızca nasıl işlenebilir.
İftar cinayetleri!
Her şeye rağmen güzeldir Ramazan geceleri. Bu güzellikleri doyasıya yaşayan ve inananlar için, kutlamak haklarıdır Bayramı.
Ramazan Bayramınız Kutlu Olsun. Nice Ramazanlara...
Yorum Yazın