Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez. Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. Gençtiler, çok genç... Birbirleriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de, ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olamayınca, "Bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek bencillik"diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler...
"Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam "Hayır, ben senin için ölürüm" diye cevap verirdi hep... Sürpriz yapmayı severlerdi. Kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman çikolata, kimi zaman pahalı armağanlar.
Kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı; sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Sahilde, harap durumda olan bir evi beğendiler. Kadın, "Kocaman bir terasa sahip, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı" dedi. Adam, Amerika'ya tıp kongresine gitti bir hafta için, döner dönmez arayacaktı emlakçıyı. Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında.
Adam Amerika'dan döndüğünde eskisi gibi değildi. Onu neşelendirmek için çizdiği projeyi paylaştı kocasıyla. Aldığı cevap hayal kırıklığı yarattı.
- O ev bizim bütçemizi aşıyor.
Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın. Bir gün arkadaşına dert yanarken "O seni aldatıyor" cevabını aldı. "İşyerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya."
Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi, sessizce beklemeye başladı. Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç kadını hemen tanıdı. Ona nasıl sarıldığını gördü.
Akşam kocası eve gelince, suratına haykırdı acı gerçeği. Adam inkâr etmedi. Zamanla duyguların değişebileceğini söyledi. Bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "Seni son bir kez kucaklamak isterim" diyecek oldu ama kadın,"Defol!" diye bağırdı nefretle...
Aradan 1 yıl geçti. Bir sabah zil sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında karşısında o kadını gördü. "Sen buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırdı ona. Genç kadın, "Hiçbir şey göründüğü gibi değildir" diye başladı sözlerine ve şöyle devam etti: "Çok üzgünüm ama o bir gün önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve bir senelik ömrü kaldığını. Sizi üzmemek için benden yardım istedi. Sevgili rolü yaptık ki, ondan nefret edin diye. Gece fenalaşınca bakıcısı beni aradı. Son anda yetiştim. Size bu kutuyu vermemi istedi."
İtinayla katlanmış bir sürü kâğıt duruyordu kutuda. "Lütfen bu notları sırayla oku" diye yazıyordu. Sırayla okudu:
"Seni çok sevdim", "Senin için ölürüm derdin, hep doğru söylediğini bilirdim", "Benim için ölmeni istemedim", "Bana söz ver. Benim için yaşayacaksın. Anlaştık mı?"
Ve son kâğıtta şunlar yazılıydı: "Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım..."
(Ayşe Komili'ye teşekkürler)
Kaynak: 6 Ocak 2013 / Sabah Gazetesi / Nazlı Ilıcak
Yorum Yazın