2017-2018 Eğitim ve Öğretim Yılı yapılan törenlerle başladı. 17 milyonun üstünde öğrenci, 1 milyonun da üstünde öğretmenin ders başı yaptığı bu dönemde de yine sıkıntılar başgösterdi. Cumburbaşkanı Erdoğan’ın TEOG sınavıyla ilgili açıklaması gündeme damgasını vurdu. Yıllardır yaptığımız açıklamalarımızda ne kadar haklı olduğumuz da ortaya çıkmış oldu. Çocuklarımızı yarış atları haline getirdik, bir sınavdan diğerine koşturduk. Veliler bu kargaşalığın maddi ve manevi olarak sıkıntılarını çekerken, çocuklarımız sosyal yaşamlarının kısıtlanmasıyla ne yapacaklarını şaşırdılar. Başında MİLLİ kelimesi olupta milli bir politikası olmayan tek kurumun Milli Eğitim Bakanlığı olduğunu yıllardır söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Her gelen bakan milli eğitimi düzelteyim derken, daha karmaşık bir hale getirdi. Sınavlardan tutun kılık kıyafet değişikliği kararlarıyla içinden çıkılmaz hale geldi. Halbuki Milli eğitimin bir milli politikası olsa, yöneticiler bu politikalara çağın gereği yeni formatlar atarak düzenleseler inanın ki tüm sorunlar düzelir. Milli eğitim bakanı, il milli eğitim müdürleri yaptıkları açıklamalarda “kayıt sırasında kesinlikle kayıt parası ve bağış alınmayacaktır alanı yakarım....” gibi cümlelerle velileri uyarırken, okullarda alınan paralara ne demeli....? Peki okul müdürleri okulun ihiyaçlarını nereden karşılayacaklar. Okullarda istihdam edilmesi gereken kişilere nasıl maaş ödeyecekler, ceplerinden mi? Bunların bir cevabı olması gerekiyor. Hesabı kim veriyor. Okul idarecileri... Kayıt parsı ve bağışlarla ilgili açıklamalarda bulunulmasa, zorlama yok isteyen verir gibi bir cümleyle serbest bırakılsa bu sorunlar daha kolay halledilir. Kayıt paralarını, bağışları geçelim. Milli Eğitimin dağıttığı kitapların yanında öğretmenlar tarafından alınması mecbur tutulan kitaplara ne demeli, velilere böyle bir yükün getirilmesine nasıl engel olunacak. Mecburi tutulan eşorfman takımları hem de adres gösterilerek, bunlar ne zaman önlenecek. Servis olaylarına hiç değinmek istemiyorum. Bu kanayan yara yıllarca tedavi edilmediği için kangrene döndü, geçtiğimiz günlerde silahlar konuştu. Yeni ders kitaplarını dikkatli bir şekilde incelemeden öğrencilerin önüne koyulması da düşündürücü.? Demek ki MEB de işler hala düzene girmemiş. Herşeyi Cumhurbaşkanı düşünecek değil ki. Omuzlarındaki yük zaten ağır, beyler artık birşeyler de sizler yapın. TEOG sınavları kaldırıldı, olumsuz konuşmaların yanında büyük bir çoğunluk öğrenciler ve velilerde çok memnun. Şimdi sıra diğer sınavların incelenmesine geldi. Önünüzde modern ülkelerdeki eğitim sistemleri örnekleri var, bir inceleme zahmetinde bulunsanız doğruyu bulursunuz. İnşallah yakında bir MİLLİ Eğitim Politikasına kavuşuruz. 2017-2018 Eğitim ve Öğretim Yılının öğrencilerimize, öğretmenlerimize, idarecilerimize ve velilerimize hayırlı olmasını temenni eder, başarılar dilerim.
Kartal’ın son değeri HASTANEDE gitti !
Kartal Yavuz Selim Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1 Ekim 2017 tarihinde Bakanlığın aldığı anlaşılmaz bir kararla kapatılacak. Gerekçesi ise Deprem riski. Eğer hastane deprem riskinden dolayı kapatılıyorsa, eğer beklenen muhtemel bir İstanbul depremi sonucunda yıkılacağı düşünülüyorsa, Kartaldaki binaların çoğu yerle bir olur. Bu hastane birçok binadan daha sağlam. Öyle sağlık kuruluşları var ki, vatandaşların ifadesiyle “en küçük sallantıda yerle bir olabilir” onlar dururken Kartaldaki hastanenin kapatılmasını siyasi bir karar olarak gören vatandaşlar tepkilerini her platformda dile getiriyorlar. Yavuz Selim Hastanesi Tuzla’ya taşınırken, Yakacık Kadın Doğum Hastanesinin de Sultanbeyli’ye taşınması da bardağı taşıran son damla oldu. Vatandaşlar “oldu olacak Kartal’ı da çevre ilçelerden birine bağlasınlar, bari bizler de rahat edelim” diyerek olayı enterasan bir yere taşıyorlar. Yavuz Selim Hastanesinin taş ocakları mevkiindeki polikliniklerin ismi de değişiyor. “Tuzla Devlet Hastanesi Taşocakları Polikliniği”. Aynen Hapishanenin Pendik sınırları içinde olup adının Kartal Hapishanesi geçtiği gibi?
Yorum Yazın